23 Haziran 2010 Çarşamba

LIKE IT





Bugün LIKE IT günüydü....

Fikir uçuşturup, cin olmaya çalışırken kurumsal hayatımdaki en yakın arkadaşıma bir GOL attım, bir nevi kendi kaleme GOL attım aslında.  Kendisi iyi kalecidir ama yedi golü. Neyse ki şampiyonluk kaçmadı,

Uzun zaman aradan sonra yeni şeyler öğrendiğim özel bir gündü benim için. Bir de yanında yemeler içmeler, açık kapıdan gelen bol oksijen, ailecek bayıldığımız yağmur falan olunca, kıvrımcıklardaki virajları alabilme levelım bayaa bi yukarılara çıktı.

Bizim kaleci iyi bir kaleci değildir, yer golleri ama maçı almayı da bilir.  Günü neşelendiren bir konsept bulmuş; LIKE IT...Ben cidden  LIKE IT. Konsepti destekleyen POP'lar da yaptırmış. Senin anlattıklarını beğendim diye uzun uzun gevelemektense, LIKE IT'imizi kaldırdık; böylece ne dediğimizin anlaşılmadığı uzun uzun cümleler yerine sevdim-sevmedimle mevzuları hızlıca geçtik.

Kurumsal hayat 1 gün için oldukça fazla yeni bilgiyle bitti ve ben koşa koşa bizim çekirdeklerin yanına, oyun oynadıkları alışveriş merkezine gittim. Benim büyük oğlana, bi takım elbise almamız lazımdı. Ancak küçük çok sevmez alışveriş olayını.  Onun için alışveriş demek Nezih, D&R, çok azıcık da GAP demektir. Bunlar dışında herhangi bir yere girildiğinde başlar oflayıp poflamaya, hep sizin istediğiniz oluyor zaten, bazen çocukların da istediği olmalı, ama unutmayın ki çocuklar da bazen annelerine kızabilir şeklinde mırıldanmalar... Benden ses çıkmaz böyle durumlarda, o da anlar durumu, bu sefer ses daha acıklı bi tona ayarlanarak, ama sen de herşeye sinirleniyorsun, istersen barışalım, tamam sen küs değilsen ben barışiyim, peki PSP'im yanında mı, o zaman iPhone'nu verler başlar....Olay, bademe kıyamamakla sonuçlanır, hiç bir iş halledilemeden wii oynamak ya da resim yapmak üzere evin yolu tutulur.

Benim bugünkü akşam mesaimin özel görevi, ne yapıp ne edip, bay kocama hafta sonu aile düğününde giyeceği takım elbiseyi almaktı. Bademin buna engel olmasına müsade edemezdim çünkü başka zamanımız yoktu bu özel görevi tamamlayabilmek için. O takım elbiseyi alamamak demek, cumartesi gününe kadar annemle bu konuyla ilgili en az 20 telefon konuşması yapmak demek, hafta sonu da ne giyersek giyelim bizim kraliçe tarafından beğenilmemesi demekti....Yok yaaaa...Ben alır mıyım bu riski? Zaten saçlarım kısa, topuz olmuyor, bi de kocamı yediremem dedim, yaptım planı.

Bugünün LIKE IT'i elimde buluştum badem çocukla. Baaaak sana ne getirdim;  biz bugün bi oyun oynadık işte, çok eğlendik, şimdi seninle devam edelim diye sana da getirdim oyuncağı dedim.  O fotoblok parçasına zıpladı bayıldı; işten geldi ya çok kıymetli bir parça onun için...

Oyunumuzun konusu şu; şimdi baban mağazalarda bazı elbiseler giyip çıkaracak biz de onlara bakıp, beğenirsek LIKE IT  kaldıracağız, beğenmezsek zoooooorrrrrrttt diye bağıracağız. İkimiz aynı anda LIKE IT kaldırırsak , o kıyafet kazanacak. Oyun bitecek , evimize gideceğiz.

Ben sevdim oyunu, badem çocuk sevdi, baba da sevdi ama en çok mağaza çalışanları sevdi.

Siyah bir takım elbise almak hepimiz için ancak bu kadar eğlenceli olabilirdi.

Oziciiim, LIKE IT için teşekkür ederiz. Huzur ve neşe içinde aldık o siyah takım elbiseyi. Onu her giydiğimizde seni hatırlayacağız.

Bu arada akşam yemeği mönüsüne de LIKE IT kaldırdı, ama ters tuttu:)



1 yorum: