27 Haziran 2010 Pazar

BIG FAMILY




BIG ama  ciddi BIG bi family bizimki. 6 tane kardeşten 2'şer 3'er çocuk...2'şer 3'er çoçuktan yine 2'şer minik çocuk... Gelincikler damatçıklar falan derken klan olmuş bi aile.
Kuzenler, yeğenler, torunlar torbalar falan derken çekirdek kabile olmuş bir aile....

Bu hafta sonu 2. derece kuzenlerden birinin düğünü vardı...Bu kadar kalabalık olunca ancak böyle büyük eventlerde herkes birbirini görebiliyor. Eeeennnn büyük amcalara merhaba dediğinde, önce 5sn falan yüzüne bakıyor, sen bozulmuyorsun o arada, sonra, ooooo güzel kızım nasılsın diyor (bu da ismini aniden hatırlayamadığının işareti), torunumuz nasıl diyor(anlıyorsun ki yavaş yavaş zihin açılıyor), kaç yaşında olursan ol, yüzünü 2 elinin arasına sıkıştırıp seviyor. Bir de ailede ikizler, ikizlerin ikizleri falan gibi karmaşıklıklar olunca herkes birbirine benziyor, bir karışıklıktır gidiyor. Kendi aralarında bu o muydu, bu muydu diye konuşmalar bile olabiliyor, hatta bu konuşmalar kişilerin yüzüne bile yapılıyor ama en güzeli buna kimse bozulmuyor.
Bir sürü dede, bir sürü nene, bir sürü torun, bir kocaman aile....

Kalabalık aile olmanın ve hep birlikte büyümenin çok güzel tarafları var. Bizim babaannemiz ve dedemiz dünyaydı, etrafında bir sürü uydusu, sonra da uyducukları olan...Onların yörüngesinden çıkmak çok zor, hatta imkansızdı...Yörüngeden çıkanlar da uzay boşluğunda kaybolur, ama sonra bir şekil illa geri gelirdi.

Yaşadıkları yer bana göre bir şatoydu. En az 30 kişinin rahat rahat birlikte kalabildiği bir şato. İstersen o kadar kalabalıkta saklanabilecek bir yer bulabileceğin, seni asla bulamayacakları gizli bölmelerin olduğu bir şato...

O evin bardakları başkaydı, çekmecelerinden çıkan herşey değişikti, ağaçlarındaki meyveler toplaması yemesi en güzeli, yatakları en rahatı, şekerleri yemekleri en lezzetlisi, üst katları en gizemlisi, evde anlatılan herşey en en eğlenceli, misafirleri en acayibi,sabunları kumlu ama en güzel kokanı, oyunları en vazgeçilmeziydi.

30 yıl önce böyleydi. Zaman değişti, acaba bizim bademler de aynı şeyleri hissedecek mi diye, herkes kendi fındıklarını, bademlerini toparlayıp yine şatoda buluştuğunda gördük ki, orası hala aynı. Dedem ve babaannem evde yoklar ama onlar  hala "dünya", biz de hepimiz ayrı yerlerde, uzaklarda başka hayatlar yaşıyor olsak da hala yörüngedeki uydular, uyducuklar... Öyle bir yörünge çizmişler ki, ne yaparsan yap, nerede olursan ol yolu kaybetmek zor, orada öğretilenleri unutmak, orada gösterilenlere aykırı davranmak imkansız. Hayattaki bütün kazançlarımız, gerçek hayatta yaşadığımız bütün zorlukların, uyumsuzlukların sebebi o şato, o şatoda bize öğretilenler...

Bu hafta sonu bana en benzeyenlerle, aynı şeylere doğru, aynı şeylere yanlış dediğim herkesle, aynı yörüngede dönüp dolaştığım büyük ailemle birlikte olmak bana kim olduğumu yine hatırlattı. Sonra ohhhh beee dedim içimden, ne olursa olsun bana birşey olmaz. Biz bir kabileyiz.

Bi ara da bu aile ağacı işine girmek lazım:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder