26 Temmuz 2010 Pazartesi

O PİTİ PİTİ KARAMELA SEPETİ

Onun adı PİTİ. Kedi değil.

Benim için hala çok küçük ama kendisi hiç minik değil.

Kocaman dişleri var;  evde beslediğimiz bir evcil dost da değil.

O benim. Annem benim için yaptı onu. Annemin benim için yaptığı en güzel şey, en iyi arkadaşım, en iyi dinleyicim, en büyük desteğim, benim canım içi , bademimin yarım annesi, elim kolum herşeyim o benim; kızkardeşim PİTİm.

Adını babam koydu. Küçükken piti piti kızım dedi, sonra Piti diye çağırdı, büyüdüğünde adı Piti oldu.
Piti bizde, Piti çıktı mı, Piticim bi yardım isteyecegim, Pitim mi alacak beni? Piti işte...İsmi böyle kaldı.

Piti benden 8 yaş küçük. Ama 5 yaşından beri benim en şahane koruyucum. Nelerden kurtardı beni, neleri idare etti, neleri sakladı, nasıl ötmedi, ben nasıl güvendim ona, o nasıl korudu beni?

Bu torbanın içinde içki olduğunu anneme söyleme, ben çıkıyorum annem ararsa uyudu de, yemezse bi dakika veriyorum de, ben gibi konuş....Patladım Piti, bu sefer gerçekten patladım, gel beni kurtar, biz sinemaya gitsek sen badem'e bakarsın di mi?  Piti'ye bunları hiç söylemedim ama o hepsini ben söylemeden yaptı. Nasıl olsa o bi şekil idare eder beni diye ben ne istersem yaptım hep.

Ben de Piti'nin hayatını çok kolaylaştırdım. Ondan 8 sene önce herşeyi yaşadığım, olabilecek en kabus evlat olduğum için, Piti hep iyi bir çocuk, iyi huylu bir genç oldu. Ben sayko olduğum için, o hep yufka yürekli hep yumuşacık oldu. Ben annemi en kötü veli toplantıları konusunda çok iyi eğittim, Piti'nin veli toplantısı annem için beginner level oldu veli toplantısı sonrası yatağa çapraz atlamadı, hatta normal hayatına devam edecek kadar metanetli oldu. Annem, bütün hırs egolarını bende harcadı, ona birşey kalmadı. Ben annemin zihnini meşgul edecek gündemleri fazlasıyla oluşturduğum için, o serbest kaldı.

Çok şey öğrettim ben bu Piti'ye....
Mayonezle tanıştırdım onu, gece kalkıp yemek yemeyi öğrettim, ekmek arası mayonez ve kaşar peynirle nasıl patates olunur onu öğrettim. Nutella'yı sevdirdim ona, gece kaşık kaşık Nutella yemeyi, üzerine bir şişe Coca Cola içmeyi öğrettim. Dolaplarını asla düzeltmeyerek annemi delirtmeyi öğrettim, evden çıkarken ne derse annemin hiçbirşey demeyeceğini öğrettim, blöf yapıyor yeme, eski numara dedim. 

Ödevlerini yaptım, A aldırdım, hava attırdım, ammmannnn be boşver demeyi öğrettim. Haklarını hatırlattım, korkma dedim, hiçbirşey de olmaz, yiyorsa yapsın dedim, canı ne istiyorsa yapsın diye onu hep destekledim.

Pitim benim herşeyim, canım kardeşim. Annemim küçük ama büyük kızı, babamın badem'den önceki tek oyuncağı...

İyi ki doğmuşsun, iyi ki kardeşim olmuşsun, iyi ki benim olmuşsun.

mutlu yıllar kuzum, sıra bende....benden ne zaman ne istersen iste....Yakınlarımdan hiç gitme...

seni çok seviyorum
ooopotiton








Eşekliğim baki..Hediye diye bunu yutturmaya çalışmayacağım. Bir dahaki yaşgünün asla unutmamak üzere alarmı kurdum.  2+6=8  Fromulü biliyorum. Bugün kurumsal hayatın kurbanı oldum. Kurumsal beni ilk defa yendi.

23 Temmuz 2010 Cuma

KONU: Bİ SİRKİNİP KENDİNE GELME

Hani ben saçı dışa dışa fönlülerden diildim?
Hani ben benim bademim seçimlerini kendi yapar, ben onu zorlayamam diyenlerdendim?
Hani ben istediği saatte yatar, istediği saatte kalkar, o kendi ayarını kendi yapar diyenlerdendim?

Nooolduuuu?
Yüzme gösterisinde en yüzemeyen benim bademdi, eğitmen apla elini çekince dibe batış alameti gösterdi, digerleri cambur cumburdu diye mi bozuldu moraller.....

Bi sakin olmam lazım. Bi çocuk da herşeyi yapamaz ki? O da tenis oynuyor (Bak bak yine bozuyorum kendimi.....)Sevdiği şeyleri yapıyor, onlarda başarılı.

Orada bana, "yüzse iyi olur, tatilden zevk alır" dediklerinde; "eeee.... o deniz tatilini alternatif bulmuyor, tatil diyince daha farklı şeyler yapmayı seviyor" demek istemem , neyin alametifarikası acaba? Ezik mi olmuşum biraz?

Hooop toparlan ton ton...

Komikti...Hepsi yüzerken, badem, bitse de gitsek , evde sevdiğimiz bildiğimiz konulara girsek duruşunu sergiliyor, görevinin bitmesini bekliyordu. Basın mensupları şeklinde ellerinde kameralar ve fotoğraf makineleri olan bir grup insanın önünde, mayo-bone ve kurbağa gözlüklerle çıkmak biraz sinirini bozmuştur onun. Maymun muyuz be? Altı üstü suya atlayıp, dipten yukarı çıkmayı başarıp, sonra da en yakın kenara yüzmeliyiz. Bunun için bu kadar kalabalık niye? Sanki çok ünlü bir Hollywood starı çıplak denize giriyor, biz basın mensupları da olayı görüntülemenin heyecanı ile birbirimizi itiyoruz.

Bu arada yıldızlar gerçekten süperdi. Her biri çok güldürdü beni;
Boneyi kafaya takarken gözleri Japon olanlar,
Yüzerken "kafanı suya sok" uyarısıyla olduğu yerde durup, dalıp, çıkıp, yüzmeye devam edenler,
Yüzücü atlayışı yapıyorum diye, bi hırsla göbeğinin üzerine patlayanlar,
Normal bir atlayış yapmaya çalışırken, yanlışlıkla takla atarak atlayıp, sonrasında kendi hareketine geçirdiği şok nedeniyle havuzun suyunun hatrı sayılı bir bölümünü içenler

Bu işi de gayet ciddiye alarak, görevleri tamamladık.

Onu bunu bırakiim de, ben şimdi nasıl bir aksiyon almalıyım?
Bırakiim hiç yüzmesin mi?
Yoksa en azından suyun üzerinde durabilecek hale gelmesi için baskı mi yapiim?

Sonra bana der mi, senin yüzünden yüzemiyorum diye?
Yoksa, baskıcı kadın hayatımı daralltı, yüzmeyi sevmezdim nefret ettirdi mi der?
Bi taraftan analık görevleri, bi taraftan kendiminkine benzeyen bir hayat hikayesi....

Seçemiyorum.
Biraz düşünücem, direk kişiliği etkiler, macro bir karar...

13 Temmuz 2010 Salı

AAAAAAA BAYAA KISA BOYLUYMUŞUM

Bugün anladım çok kısa boylu olduğumu.
Bunca yıldır normalim sanıyordum ben. Hiç birşey acayip gelmiyordu bana. Hatta bazı insanların bi abartı iri olduğunu bile düşünüyordum; kendine güven buymuş sanırım.

Saçlarımı çok kısa kestirdim yine, o nedenle birkaç kızsal öğe barındırmak istedim üzerimde....Bugün 10cm fazlalıkla takıldım hayata. Her yeni şeye hemen alıştığım gibi, buna da alışıverdim. Öyle zorlanma falan yok. Gayet de rahat yürüdüm. Sadece buradan düşersem kötü olur korkusu vardı minik minik içimde. Özellikle merdiven basamaklarında biraz tedirgin davranmış olabilirim.Ama genel olarak kendime 10 üzerinden 8 veririm.

Bugünkü dünyamı paylaşmak istiyorum:
  • Fotokopi makinasından çıkış almaya gittiğimde, hiç eğilmediğim kadar çok eğilmek zorunda kaldım, ilk defada isabet ettiremedim.
  • Şirket mutfağındaki dolaptan bardak almak için kapağı açtığımda, en arkadaki bardakları gördüm
  • Boyu ne uzun ne de kısa olarak tanımlayacağım bir arkadaşımın kısa boylu oldugunu düşündüm (ama yeni halimle benle aynıydı)
  • Şirketteki en uzun kızlardan biriyle ayakta konuşurken, gerçek göz kontağı kurdum, tipi bi değişik geldi. Kesinlikle onu ilk defa bu açıdan gördüm.
  • Elimi yıkarken normalde gömleğim ıslanırken, bugün eteğimin bel kısmı ıslandı.
  • Sanki çapraz çantamın ayarı da bozulmuş biraz kısalmış gibiydi ama abartmadım, ayarı değiştirmedim.
  • Ama sandalyemin ayarını değiştirdim:)



Demek ki neymiş, istesem uzun boylu olabiliyormusum, istesem üzerimde gayet  kızsal öğe de taşıyabiliyormuşum. Ama bunu bazı günler kıyafet balosu şenliği kıvamında yapmayı tercih edenlerdenim ben.
Konforlu hayatımdan vazgeçmeye değecek bir kazancım olmadı bugün +10cm'le.
Hatta konforumu bozdu.
Kahve almaya gitmeye üşendim, bu topuklarla o kadar yol yürüyemem diye; demek ki neymiş topuklu ayakkabı hareketsiz bırakır, kilo aldırırmış, formumu da sneaker'a, babete borçluymuşum meğer.

Ara sıra bunu yapmak lazım. Hayata bi başka bakmak lazım. Elimizdekilerin değerini anlamak için biraz zor şartta yaşamak lazım.

Bugünden yarına ne kalacak dersek, ben meğerse cüceymişim kalacak.
Yarın, yeni hayatımın ilk günü olacak, kısa boylu olduğumun farkına vardığım ilk gün. Kısa boylu göründüğümü kabul ettiğim ilk gün.

Olsun badem oğlum var benim. Hala benden çok kısa. Onun yanında hala uzunum. Akşamları süt içmesini engellersem bi 6 sene daha kazanabilirim.
En geç 6 sene sonra balkondaki şişme havuza tek başıma girmek zorunda kalacağımı biliyorum, yok yok hiç üzülmüyorum.Gerekirse 1 tane daha doğururum.

9 Temmuz 2010 Cuma

SÜMÜKLÜ BÖCEK VS ÇILGIN PARMAKLAR

Anneyim ama  bireyim demiştim di mi?  Benim de insan hislerim, duygu ve düşüncelerim var.
Onlara da bi  Merhaba.....


Günün, hafta sonuna kadar uzayacak anlam ve önemini hiçe sayamadım ve yağmurlu gün felaketini paylaşmak istedim. Önümüzdeki 2 günde de bu yağış devam edeceği için herkesin önlem almasını mümkünse yere bakmadan yürümesini önereceğim.

Yazın yağmurlu günlerini seven bir ailenin yavrusuyum ben. Kendi aileme de sevdirdiğimden bahsetmiştim. Yağmurluk, çizme, şemsiye ekipmanları ile sokak oyunlarını severiz.

Diğer yandan yaz aylarında ortaya çıkan, güzel çirkin ayrımsız parmakçıklar beni yazdan soğutan derin bir fobi. Özellikle boyu 38+ olanlar korku tüneli....Güzel olanlarına bi diyeceğim yok ama çirkinler klübelerinden çıkmazsa çok memnun olurum.

Özellikle, "topuklu , önü bolca açık, cheapppp, tarzsız ayakkabı, çirkin parmak, pantonesi özel seçilmiş oje" birleşimi sırf bu nedenle karldırılmalı. Kurunun yanında yaşı da yakmamak için gördüğünüz gibi bütün çirkinlikleri barıdıranlar yok olsunlar diliyorum. Hani bu değişkenlerden biri güzel olursa yine kabullenebiliyorum durumu. Lafım, hepsinde başarısızlık oranı tavana vurmuş olanlar.

Missss gibi yaz yağmuru yağmış, etraf tertemiz toprak ve çimen kokuyor. Havuza denize nasıl olsa gidemiyorum dediğin bir iş günü yağmurlu olunca mutlu mutlu evden çıkmışım. Yerdeki sümüklü böceklere , solucanlara dikkat ede ede işe gidiyorum. Aman evlerine basmayalım, homeless olmasın sümüklüler, aman soluncanı ikiye bölüp mitoza bağlayıp üremelerine neden olmayalım düşüncesinde yere baka baka yürüyorum.

Tataaaaa....Kalabalığa karışmamla gözüme gözüme girmeye başladılar.
O oje renklerini alana değil, üretene kızmak lazım...
Hadi onların ticari kaygısı var ürettiler, siz de hiç mi zevk yok canlar?
Madem en sevdiğin renk, niye o güzel parmaklarında değerlendiriyorsun; t-shirt al, şort al, şapka al o renk. Gözüme girsin diye mi boyanıyor bunlar?

Hadi diyelim güzelleri boyadınız süslediniz, yokuş aşağı durmak zorunda mısınız?
Zemin kaygan, pütürcüklü...
Yokuşun önü uçurum....
Yağmur yağmış, kaygan ve yokuş zemin iyice riskli olmuş
Hepsi sokaklara dökülüyor o güzel renklerle....
Ayakkabılar kadraja girmiyor,  yolda yürüyen güzel güzel süslü parmaklar var etrafta....

Olmasın bunlar.
Herkes evine...
Sümüklü böcekler kutucuklarına
Çirkin parmaklar ayakkabılarına.....

Konuyu, yaz yağmurunun huzurunu yaşatmayan herkese armağan ediyorum....

8 Temmuz 2010 Perşembe

ANNE-ÇOCUK DİYALOGLAR 1

*1*
Çocuk: Annneeee ingiltere ve oustralyanın bayrakları neden aynı gibi?
Anne: Eskiden avusturalya, İngiltere'ninmiş. Yani İngiltere'nin sömürgesiymiş. Sonra kendi başına bir ülke olunca bayrağını da İngiltere'nin bayrağına benzetmiş.
Çocuk: Hmmmm oustralya kömürge yani....


*2*
Anne: Seni sandöviç yapıcam, ekmek arası çocuk olacaksın, sonra da yiyeceğim.
Çocuk: Ben sadöüç değilim.
Anne: Sandöviçsin işte.....
Çocuk: Hayır, ben sandöbirim.



*3*
Çocuk: Annnnnneeee bana muz getir, annnnneeeee bana domuz getir.
Anne:?????


*4*
Çocuk: McQueen Sally'ye aşık.
Anne: Aşk ne ki?
Çocuk: Hep yanında olmak istemek


*5*
Öğretmen: Kaç yaşındasın?
Çocuk: 4
Öğretmen: Evde kaç kişi yaşıyorsunuz?
Çocuk: 4
Öğretmen: Kimler var?
Çocuk: Annem, babam, bakıcım , ben
Öğretmen: Atatürk bizim için ne yaptı?
Çocuk: Bize cumhuriyeti armağan etti.
Öğretmen: Atatürk yaşasaydı ne isterdi?
Çocuk: Kırmızı bi Ferrari.


*6*
Çocuk: Anne sen ten rengi misin?
Anne: Evet
Çocuk: Ben ne rengim?
Anne: Sen de ten rengisin.
Çocuk: Peki miss Nina ne renk?
Anne: O da...
Çocuk: Ama o zinci.
Anne: ?


*7*
Çocuk: İngiltere'de nece konuşuyorlar
Anne: İngilizce
Çocuk: Fransa?
Anne: Fransızca
Çocuk: İtalya?
Anne: İtalyanca
Çocuk: Alaçatıda Alaçatıca mı konuşuyorlar?
Anne: Yooo, orası Türkiye, orada da Türkçe konuşuluyor.
Çocuk: Ama oraya da uçakla gittik


*8*
2 metrelik bir adamı göstererek;
Çocuk: Anne, bu adam Truva atı mı?
Anne: Neden?
Çocuk: Altından kapı açılıp  içinden bir sürü asker mi çıkacak?


*9*
Baba: Süper; Q7'yi aldık.
Çocuk: Q7 ne?
Baba: Beşiktaş'a aldığımız yeni futbolcu.
Çocuk: Futbolcu bi insan değil mi?
Baba: Eveeet
Çocuk: İnsan parayla alınır mı ki?


*10*
Çocuk balkonun kenarında bir sandayaden yan dairenin balkonuna bakmaya çalışıyor:
Anne: Napıyorsun kuzu?
Çocuk: Komşuları seyrediyorum; bana çilek de getirir misin?
Anne: Kuzu, ayıp bişe bu, gel hadi boşver
Çocuk: Neden? Ben çok seviyorum. Bi de merak ediyorum ne yaptıklarını.
Oraya gidebilir miyim anne?
Anne: ?????

5 Temmuz 2010 Pazartesi

ART LOVERS

Çok emek verdim demiştim ya bizim bademin sanat olayına...
Şaka değil, çok gerçek o.
Makyaj çantamdan tebeşiri, kalem kutumdan asetat kalemlerini, çantamdan yapıştırıcıyı hiç eksik etmem ben.
Olur ya yaprak toplarız, boyayıp otlara yapıştırmak gerekir, olur ya taşlara resim çizmemiz icap eder, olur ya saydam bir yüzeyde burdayız işareti koymak gerekir diye...Çocuğa ilham geldiği an perilerin uçup gitmesine göz yumacak annelerden değilim ben. Hep hazırlıklıyım.

Fotoğraf makinesi hep elimizdedir bizim. Olur da kabuğu kırılmış bir sümüklü böcek görürüz, olur da bir karınca ordusunun eve yemek taşıma rotasına rast geliriz, olur da bir yaprağın üzerinde oturmuş mandolin çalan bir ağustos böceğine rastlarız. Kaçıramayız biz bunları.

Sırt çantamız hep sırtımızdadır bizim. Çok değişik yaprak çıkarsa, ceplerimize sığdıramayız; ya süpürge şeklinde dal bulursak, orada mı bırakacağız onu? Hepsini evimize taşmak lazım. Evde de biraz seyredip üzerine tartışmak konuşmak lazım. Sonra da boyayıp süsleyip sergimizdeki yerine özenle koymak lazım.

Biz doğayı severiz, doğa bizi...Biz bay mikroplardan da korkmayız, sebze meyvemizi yeriz çünkü. Üstümüz ıslandığında hiiiç umrumuzda olmaz, yedeğimiz vardır nasılsa? Yoksa muhakkak çok yakın bir yerde yedek kostümcü vardır. Bozamaz eğlencemizi böyle küçük engeller.

Yağmura bayılırız, herkes eve kaçarken biz evden kaçarız.  Suların içinden koşarak mı geçelim kaykayla mı geçelim kararı o an veririz. Eve sırılsıklam ama yine çok terlemiş döneriz. Yağmuru da severiz, yağmurda oynamayı da, ama en çok yağmurda beraber oynamayı severiz biz. Biz oynarken  pencerelerden bize bakan çocuklara da annelerine de el sallamayı hiç ihmal etmeyiz. Ama mümkünse büyüyünce arkadaş olmayalım diye de içimizden geçiririz.

Terlemek çok makbuldür bizde. Çok koşup, çok eğlendiğimizi gösterir, daha çok seviniriz. Hele de yüzümüze yapışan tozların, terlediğimizde minik çamurcuklar halinde yanaklarımızdan akmasına bayılırız. İstanbul'da apartmanda büyüyen çocuğun ellerinin kapkara olabilmesi kadar ne gururlandırabilir ki bir anneyi...Çok yaşa sen oğlum, çok yaşa minik gururum:)

2 Temmuz 2010 Cuma

ARMUTUN SAPI ÜZÜMÜN ÇÖPÜ

Bizim bademin beslenme alışkanlığına bayılırım.

Benim gibi bütün zararlı ve yararsız besinlere hayranlığı olan, su yerine coca cola light içen, bütün gün hiç birşey yemeyip, gece 21:00 itibariyle at içeri Nutellayı, sür ekmeğe maynonezi , kemir Wafer Masterleri insanının, sebze yiyen, maydonazdan korkmayan, sütünü içmeden, meyvesini yemeden yatmayan bir yavrucuğu olsun....Oldu valla. Nasıl yaptim hiç anlatıp tavsiye veremeyeceğim. Çünkü bu da diğer herşey gibi sanırım içgüdüsel, bilinçsiz bir başarı....

Ama bildiğim bir şey var ki, konu yine bademin hayatını kolaylaştımak,  seçenekler sunup kendisinin seçmesine fırsat vermekle ilgili....

Sevgili  2004-2010 arası yıllarda doğmuş kız çoçukları, (bi not; Badem çocuk 2004 doğumlu)

Bundan yıllar sonra karşınıza 1.80 boylarında (hayalim değil, dr'u öyle diyor valla), beyaz tenli, kumral, yanakları hala pembe olur mu bilmiyorum ama yakışıklı bir genç çıkarsa, hele de bu genç çok iyi tenis oynuyor, evindeki milyon adet hot wheels araba kolleksiyonundan bahsediyorsa aman diyim dikkat....

Bu arkadaş biraz armut piş ağzıma düşçüdür.
*  Henüz karpuzun yeşil olduğunu bilmiyor olabilir, çekirdeklerinden haberi olmadığına eminim. Şeklinden de haberi yok. Önüne kırmızı, minik küp şeklinde sulu birşeyler geliyor, onlar karpuz işte...Yer misin sorusunun cevabı tabii ki evet. Yanlışkla derinlerde bir çekirdek görürse, paniğe kapılabiliyor, DİKKAT...
* Çekirdeksiz üzümü artık 2'ye bölmeden yiyebiliyor olacağına eminim ama büyük olan üzümleri ortadan 2'ye bölüp, içindeki minik çekirdekleri çıkarmak gerekir.
* Çileğin miniklerini seçin alırken, ağzını öyle kocaaamaaaan açamaz, kibardır. Minik yoksa servis yaparken, 2'ye 4'e bölünmüş olarak servis edilmeli. Sonra tartışma çıkmasın böyle minik konulardan...
* Gazlı içecekler felaket getirir, ne ikram edin, ne de yanında içip onu üzün. Madem zararlı olan bu şeyi ne kendi içer ne de sevdiklerinin içmesine izin verir.
* Limonata, portakal suyuna her zaman tamam der. Ama şartı var. Pipetle içmeyi tercih eder. Pipeti de ya siyah, ya kırmızı olursa makbule geçer.
* O, PSP oynerken yemek yemeyi sever. Bu arada da ona biraz bilmece sorarak semaptisini kazanabilirsiniz. Elleri hep dolu olduğu için, küçük yaşlarda kendi kendine yemek hiç yemedi. İlerki yıllarda tabii ki siz yedirin diyemeyecegim ama yine de küçük kasları, motorları yeni çalıştırmaya başladığını unutmayınız, çatal bıçak seçimi konusunda hafif ve ergonomik olanları seçin ilk date'inizde...
* Sanırım artık çoraplarını kendi giyebiliyordur ama yine de t-shirtde biraz destek olursunuz, hem de yakınlaşmak için sempatik bir yaklaşma fırsatı olur.
* Ağzını üşüttüğü için dondurmayı hiç sevmez. Tatlı olarak basite kaçıyim, dondurma ikramında buluniyim hatasına aman diyim düşmeyelim.

Bi de ben varım tabii...Ben de annemin izindeyim. Onu alana ben bedava, üstelik beni alana da mimi(bu da benim annem) bedava...

Bunları bilin... Üzerimden yük kalksın.
Sonra kulaklarım çınlamasın.